23 Şubat 2015 Pazartesi

Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlikler sistemi ve sosyalizm


Ana Sayfa » GENÇLİK » Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlikler sistemi ve sosyalizm

Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlikler sistemi ve sosyalizm

fft5_mf75916Eğitimde küresel kriz
“Odtülü” dergisinin son sayısı “Okul Şart mı?” gibi sansasyonel bir başlık taşıyan “21. Yüzyılda Eğitim Sistemi”ne ilişkin bir dosya çalışmasıyla çıktı. ODTÜ, Türkiye’nin en büyük, en gelişmiş ve elit, dünya sıralamalarına giren üniversitesi, Odtülü dergisi de yarı-akademik popüler bir üniversiteli dergisi olduğundan, başlık ve konu ilgiye değer.
“Okul Şart mı?” başlıklı sunuş yazısında ve dosyadaki bir çok başka yazıda, her kademesi ve kesimiyle eğitim sisteminde ciddi bir kriz yaşandığı tespiti yapılıyor. Eh, bunun için ODTÜ’de profesör olmaya gerek yok, Türkiye’deki eğitim sisteminin durumunu herkes biliyor, diyebilirsiniz. Ancak Dergi, küreselleşmiş bir eğitim sistemi krizi tespiti yapıyor. Eğitim sisteminin, yalnız muhalifler tarafından değil öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, veliler tarafından çok ciddi biçimde sorgulandığını, tepki ve eleştirilerin hızla toplumun diğer katmanlarına da yayılmaya başladığını söylüyor. Hatta dünya çapında “unschooling” (okulsuzlaştırma) gibi akımların yaygınlaştığını, “Eğitimin Sonu” gibi kitap ve tartışmaların arttığını belirtiyor:
“Eğitim düzeyi arttıkça vasıflı suç oranı, obezite, dünyadaki açlık, doğayı tahribat artıyor. Bir şeyi değil, her şeyi yanlış yapan bir eğitim-okul sistemi hakim durumda.”
Türkiye’deki eğitim sistemine ve hükümete de oldukça sert eleştiriler var. Kitlesel olarak “eğitimli cahiller” yetiştirdiği, nicel bilgi yükü dışında hiçbir pratik ve sosyal beceri kazandırmadığı, her tür yaratıcılığı katlettiği, İngilizce bir yana Türkçe bile öğretemediği, bilime doğaya ve hayata küstürdüğü, korkuya dayalı yönetildiği, Türkiye’nin geleceğini kararttığı, niteliksizlik ve eşitsizlikte dünya birincisi olduğu, öğrenci ve öğretmen için en ufak bir heyecan içermeyen bir işkenceden ibaret olduğu, ataerkilliği ürettiği ve pekiştirdiği, dezavantajlı çocukları dışladığı, pozitivistliği, öğretmenlerin entelektüel olmaktan çıktığı, tek tip okul binası mimarisinin bile hapishaneye benzediği, vd.
“Okul Şart mı?” dosya ve yazılarının temel tespiti: 20. yüzyıl boyunca önemli bir değişiklik olmadan süren, halen hakimiyetini koruyan eğitim tarzının, 21. yüzyılın ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlara yanıt vermediği gibi, büyüyen bir engeli haline geldiği, eğitimde çok köklü bir değişimin zorunlu olduğudur . Kavramın en dolu anlamıyla, bir eğitim krizi tanımı yapılmış oluyor.
Eğitimde krizin Markist tanımına doğru…
Dergi, kuşkusuz Marksist kriz tanımına, -üretici güçler/üretim ilişkileri çelişkisine- yer vermemekle birlikte, örtük olarak işaret etmiş ve doğrulamış oluyor. Eğitim sistemi üretici güçlerin (bilim, teknoloji, bilgi, beceri, emekgücü) geliştirilmesinin en büyük araçlarından biriyken, onların yeni bir temelden gelişmesinin en büyük engellerinden biri haline gelmiştir.
Eğitim sisteminin tıkanması, mevcut eğitim tarzının üretici güçlerin gelişimini tıkamasının hem bir nedeni hem de sonucudur. Eğitimdeki toplumsal, siyasal, kültürel kriz ve sarsıntılar bunun ifadesidir. Eğitim sistemindeki süregiden kısmi yapbozların hiçbirinin krizi derinleştirmekten başka bir sonuç vermemesi, çok daha köktenci, stratejik ve yapısal bir değişim gereğinin her düzeyde ifade edilmeye başlaması, bunun ifadesidir. Eğitim sisteminden hemen hiç kimsenin hoşnut olmaması, hemen herkesin artan ölçüde sorgulaması bunun ifadesidir. Son dönemlerde dünya çapında çok sayıda ülkede ortaya çıkan öğrenci, öğretmen direniş ve hareketleri bunun ifadesidir.
Çok açık ve net: Mevcut eğitim sistemi, başlıca geliştiricilerinden biri olmakla yükümlü kılındığı toplumsal-maddi üretimin ve yaşamın gelişmesinin başlıca engellerinden biri haline gelmiştir.
“Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder.” (Marx, Ekonomi-Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz)
“Devrimci sarsıntıların olduğu heryerde, arka planda, eskimiş kurumlar tarafından karşılanması engellenen yeni toplumsal ihtiyaçların bulunduğunu herkes bilir. İhtiyaç, doğrudan bir başarı kazanmak için henüz o denli güçlü, o denli yaygın hissedilmeyebilir; ama her zorla bastırma girişimi, bu ihtiyacı gittikçe daha şiddetli bir hale sokar, zincirlerini kırana dek.” (Engels, Almanya’da Devrim ve Karşı Devrim)
Eğitim-okul sistemi, tıpkı aile kurumu gibi, toplumsal-maddi üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin temel bileşenlerinden biridir. Eğitim-okul kurumu, tıpkı aile kurumu gibi, toplumun maddi üretici güçlerinin geliştirilmesinin kurumsallaşmış ilişki biçimleri iken, onların (bilim, teknoloji, bilgi, beceri, emekgücü) tıkayıcısı haline gelmiştir. Krizin işyerlerindeki dolaysız emek-sermaye ilişkilerinde olduğu kadar, en fazla hissedildiği kurumların eğitim ve aile olmasının nedeni budur.
AAA (1)“Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlikler ve yeterlilikler sistemi”
Odtülü Dergisi, kuşkusuz bir devrimden, mevcut eğitim-okul sisteminin toptan yıkılması gereğinden filan bahsetmiyor. Eğitim sisteminin kapitalist karakterinden, asıl tıkayıcının bu olduğundan, eğitimi de sarmaya başlayan sınıfsal-toplumsal mücadelelerden bahsetmiyor. Fakat eğitim sistemine karşı içinden-dışından artan toplumsal hoşnutsuzluk ve sorgulamaların antikapitalist bir yöne veya her türlü eğitim-okulu reddetmeye evrilebileceği “tehlikesinin” artan işaretlerinin, arka planda pek güzel farkında olarak- evet, farkında olarak ne öneriyor dersiniz?
Ne önerecek, tabii ki mevcut eğitim-okul tarzına karşı artan hoşnutsuzluk ve tepkileri, eğitimde küresel mali oligarşik neoliberal dönüşüm programına kanalize etmeye çalışıyor. Eğitimde küresel temelden neoliberal dönüşüm programlarının daha ileri ve zorlu aşamaları olan: Teknoparklar, bilimsel teknik yetkinlik, kuluçka ve mükemmelleştirme merkezleri, uzaktan eğitim, evden eğitim, okul öncesi eğitim, ömür boyu eğitim, her konu ve alanda yetişkinler için sertifika eğitimi, bilgisayar ve finansal okur yazarlık eğitimi, çoklu yetkinlikler (iletişim, problem çözme yenilikçilik, esneklik, uyum) eğitimi, girişimci ve yönetici eğitimi, kitlesel açık çevrim içi gerçek zamanlı eğitim, birey ve küçük grup odaklı eğitim, STEM (birleştirilip yoğunlaştırılmış fen, teknoloji, mühendislik, matematik) eğitimi, çok yönlü (takım çalışmaları, vaka çalışmaları, yetenek kampları, “sosyal sorumluluk” projeleri) ve pratiğe dönük eğitim, farklılıkları sosyal içermeye dönük eğitim, her kademedeki tüm öğrenci, okul ve eğitimcilerin yeterlilik/performans ölçme-değerlendirme sistemlerine bağlanması, her kademede yeterlilik ve yetkinlik sınav ve belgeleri sistemi, vd.
Özetle ve neoliberal akademik jargonla söylenen şu: Eğitimde geçen yüzyılın – bugün halen hakim olan- formatı 21. yüzyılın ekonomik, teknolojik, toplumsal, siyasal, kültürel gerçekleriyle bağdaşmıyor. Dahası engelliyor. Okul eski biçimiyle şart değil ama, eğitimde 21. yüzyılın yeni yetkinlik isterlerine yanıt verecek kapsamlı bir dönüşüm şart! Eğitimde yeni, daha yeni, en yeni dönüşüm programları, okulun tümden ortadan kaldırılmasa bile, uzun vadede büyük ölçüde farklılaşacak yeni eğitim tarzının, daha ziyade bir destek halkası olmasını öngörüyor.
Hatta Gazi Üniversitesi’nden Prof. Ziya Selçuk, bilim-kurgusal sivriltmeler de taşıyan şöyle bir gelecek projeksiyonunda bulunuyor:
“ Yüz yıldır hemen hiç değişmeyen okul, önümüzdeki 25 yıl içinde büyük bir değişime uğrayacak. Okulun görevleri okul dışına taşacak ancak okulumsu mekânlar sosyalleşme amaçlı devam edecek. Okulun işlevini zamandan ve mekândan bağımsız olarak her yer ve her zamanda sürdürmesi mümkün olacak. Uykuda, yolda, yemek yerken giyilebilir teknolojiler vasıtasıyla, uzaktan istemsiz veri transferi yoluyla ve enjeksiyonla öğrenme sıradan öğrenme etkinlikleri haline gelecek. Okullar sınıf ve koridor temelli yapılardan bireysel veya küçük grup çalışmalarına göre düzenlenmiş yapılara evrilecek.Uykudayken veya uzaktayken ölçme değerlendirme yapılabilecek. Vücuda çip yerleştirme çılgınlığı konusunda kanuni düzenlemeler yapılacak. Ölmüş insanlardan hafıza transferi yoluyla öğrenme sıradan bir cerrahi olay haline gelebilecek. İnsanlar aklından geçenlerin okunmaması için kişisel jammer’lar taşıyacak. Ve daha niceleri. Korkan var mı?”
Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlik sistemi, ulusal istihdam stratejisinin eğitim ayağıdır
İşin bilim-kurgu boyutu şimdilik bir yana bırakıp, yukarıda sıraladığımız yeni eğitim tarzı projeksiyonun şimdiden uygulanmaya başlayan biçimlerine bakacak olursak: Son küresel kriz sürecinde, özellikle son 1-2 yıl içinde, dünya çapında eğitimde yeni düzenlemeler, deneme ve pilot uygulamalar büyük bir hız kazandı. Türkiye her zamanki gibi geriden gelmekle birlikte, eğitimde dönüşüm basıncı artıyor. Kısmen hükümet, daha çok da büyük sermaye grupları ile büyük üniversite-meslek liseleri arasındaki iç içe geçiş ile, eğitimde benzer dönüşüm girişimleri giderek hızlanıyor ve yaygınlaşıyor. Çok geçmeden teknoparksız, plazasız, intörn ve yukarıda sıraladığımız benzer uygulamaların olmadığı üniversitelerin, üniversite sayılmayacağı, en fazla lise işlemi göreceği ve zaten günümüzde olduğu gibi mezunlarının vasıfsız işçi veya işsiz olmaktan öteye geçemeyeceğini söyleyebiliriz.
“Eğitimde 21. yüzyılın yetkinlik” uygulamalarının tamamının “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin muadili olduğu iyi kavranmalıdır: Esneklik, güvencesizlik, taşeronluk, kiralık işçi büroları, ödünç işçilik, evden/uzaktan çalışma, küçük grup sözleşmesi, yeterlilik/performans sistemleri ve belgeleri, vb.
Nitekim Türkiye’de de yeni YÖK yasası ve adım adım her kademe eğitimi saran “yetkinlik ve yeterlilik” sistemleri, yeni eğitim tarzını isteğe bağlı olmaktan çıkarıyor. Hükümet veya kim ne kadar direnip ağırdan alırsa alsın, adım adım zorunlu hale getiriyor. Özellikle TÜSİAD’ın uluslar arası rekabette gecikme paniğiyle yürüttüğü “eğitimde yeni yetkinlik” (STEM, vb) kampanya ve organizasyonları, büyük sanayi grupları ve organize sanayi bölgelerinin birbiri ardına üniversite ve okullar bünyesinde yaptığı yeni “eğitim-teknoloji merkezleri” yatırımları dalgası görülmeye değer.
Sonuç? Eğitim sistemindeki sarsıntılar şiddetlenme eğilimi göstererek, daha büyük bir altüst oluşa doğru evrilme yolundadır. Sözkonusu dönüşümler, çok kapsamlı ve yapısal dönüşümlerdir; hükümetin halen bu sınırlar içinde tuttuğu kısmi düzenlemelerle gerçekleştirilemez… Ve kısmi düzenlemelerin her biri, eğitimde halen hakim olan formasyonla bağdaşmadığı gibi çelişir, krizini derinleştirir, sarsıntı ve çatışmalarını artırır. Çatışma, hem üretici güçlerin gelişiminin mevcut eğitim sistemiyle çatışması, hem de (bu iki bağdaşmazın artan ölçüde iç içe geçtiği yerde, yani) eğitim sisteminin kendi içindeki, eğitim sisteminde halen hakim olan mevcut formasyonla giderek yaygınlaşması kaçınılmaz yeni eğitim tarzı uygulamaları arasındaki çatışmadır.
Peki bunları tespit etmek yeterli mi? Bu kadarını, örtük biçimde de olsa TÜSİAD ve Odtülü dergisi de söylüyor. Bizim komünist devrimciler olarak söyleyeceğimiz çok daha fazlası olmalıdır. Asıl bunların ortaya çıkardığı/çıkaracağı sınıfsal-toplumsal, siyasal-ideokültürel mücadeleler olmalıdır. Bunların eğitim sistemi içinde ve üzerinde doğuracağı toplumsal çatışmaları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Sermaye kesimleri arasında eğitimde dönüşüm çatışması
Sermayenin iki kesimi arasında, neoliberal muhafazakarlığın kabaca neoliberal ve neomuhafazakar kesimleri arasındaki çatışma. Eğitim sistemini zorunlu kaldığı ve daha da çok kalacağı kısmi yeniden düzenlemelerle aslen eskisi gibi sürdürmek ve daha fazla muhafazakarlaşmak isteyen, çıkarları bunda yatan kesim. Kısmi düzenlemeleri yeterli görmeyen, eğitim sistemini küresel neoliberal temelden baştan aşağıya dönüştürülmesini isteyen, çıkarları bunda yatan kesim. Sermaye kesimleri arasında eğitim sistemi üzerinde hakimiyet ve inisiyatif savaşımı, bugüne kadar olduğu gibi uzlaşma ve çatışma seanslarıyla devam edecek gibi görünüyor.

“Büyük” ama içi boşalan küçük burjuvazi
“İki sınıf vardır!” diyoruz. Tabii, hele ki eğitim sistemi söz konusu olduğunda, “büyük” görünen, fakat içi giderek boşalan bir küçük burjuvazi sorunumuz da var. Öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin çoğunluğu işçileşiyor. Eğitimde yetkinlikler sistemi, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin işçileşme süreçlerini kaçınılmaz olarak hızlandıracak, derinleştirecek ve yaygınlaştıracak. Bununla birlikte, tıpkı eğitim sisteminde halen çok köklü eski formasyonun hakim olması gibi, nesnel olarak işçileşen öğrenci ve eğitim emekçilerinin çoğunluğunda ağırlıklı olarak küçük burjuva bilinç biçimlerinin hakimiyeti sürmektedir. Tıpkı üretici güçler/üretim ilişkileri çelişkisinde olduğu gibi ve ona dayalı olarak, madde-bilinç ilişkisi de, eşitsiz, düzensiz, kesintili, çatışmalı, sıçramalı bir karakter taşır. İşçi sınıfı hareketinin durumuna bağlı olarak, bugün işçi-öğrenci ve eğitim işçilerinin sınıf bilinci, nesnel sınıfsal konumlarının epey gerisinden gelse de, önümüzdeki süreçte, bir dizi etkene bağlı olarak, sıçramalı gelişme olanakları artacaktır.
Küçük burjuva bilinç formu, kapitalist eğitim sisteminin eski formu ile yeni formu arasındaki çatışmalı geçiş sürecinde, yenisine karşı eskisini, eskisine karşı yenisini savunur. Dönüşümün neoliberal yıkıcı konum kaybı ve özerklik yitimi olduğunu görenler, yenisine karşı eskisini idealize ederek savunur… Neoliberal dönüşüm programının “okuldan özerkleşme, bireysel özgürlük”, rekabeti “fırsat özgürlüğü” diye sunuşuna kapılanlar yenisini idealize ederek eskisine karşı savunur. Sonuçta her iki yandan daralan kıskacı hisseder ama nedenini göremez. Bizzat kapitalist eğitim sisteminin içindeki uzlaşmaz sınıfsal-toplumsal çelişkilerin tarihsel gelişim yönününü kavrayamaz. Dar hayırcı muhalefetin ve “düzeltilmiş/ideal kapitalist eğitim” hayallerinin ötesine geçemez. Bir yandan konum ve özerklik kaybına, yani proleterleşmeye karşı vargücü ile direnir… Diğer yandan proleterleşmeden gelen yeni sınıf sezgilerine doğru bir eğilim gösterir. Bugün halen birincisinin baskın olması, işçi sınıfı direniş ve eylemlerinin yaygınlaşmasına karşın basıklığı, özellikle de bizzat eğitim sisteminin içinde bağımsız proleter sosyalist etkenin olmamasıdır. Ancak nesnel ve öznel her iki yönden ve etkileşimli olarak eğitimdeki proleterleşme süreçleri kendi bağımsız örgütlenme ve savaşım yolunu kaçınılmaz olarak açacaktır. İşçileşen öğrenci, eğitim emekçisi kitlelerinin halen egemenliği altında olduğu burjuva-küçük burjuva akım ve bilinç formlarının geriletilmesi, gelecekteki gerçek evrensel sosyalist devrimci sınıf çıkarlarına çekilmesi, eğitimde kaçınılmaz olarak büyüyecek mücadelelerinin geleceğini tayin edecek kritik etkenlerden biri olacaktır.
taksimde-öğrenci-eylemi
Proletarya-burjuvazi çelişkisi ve eğitimin toplumsal niteliği-kapitalist biçimi çelişkisi
Emek-sermaye, proletarya ile burjuvazi arasında çatışma. İşçi sınıfının çıkarı ne eğitim sisteminin mevcut biçimi ve daha fazla muhafazakarlaştırılmasında, ne de küresel temelden daha fazla neoliberalize edilmesindedir. Mevcut eğitim sisteminin işçi sınıfı için yıkıcı sonuçlarını bir kez daha anlatmak gerekmez. Eğitimde “21. yüzyılın yetkinlik sistemleri”nin tek hedefi ise, toplumsal emek üretkenliğini (artıdeğer sömürüsünü) bir üst düzeye yükseltmek, işçilerin kolektif davranma yeteneğini daha fazla parçalamak, emek üzerindeki sermaye sömürü ve tahakkümünü bir üst düzeye çıkarmaktır. Eğitimde sözkonusu yapısal dönüşüm, ancak ve tüm bir saf boyunca, emek üzerindeki sömürüyü derinleştirerek, tahakkümü artırarak, yıkıcılığı büyüterek ilerleyebilir. İşçi sınıfı ve işçileşen öğrenciler, eğitim emekçileri, burjuvazinin kırk satırı ile kırk katırı arasında tercihde bulunmak zorunda değildir. Kapitalist eğitim sistemi, şu veya bu biçimiyle olsun, bir işçi sınıfı kapanından başka bir şey değildir. Eğitimde de asıl sorunun neoliberal kapitalist egemenlik sisteminde olduğu giderek belirginleşmektedir.
Eğitimde “yeni yetkinlikler sistemi”, evet emeğin toplumsal üretkenliğini bir üst aşamaya çıkartır, fakat toplumsal insanın kendisini büsbütün ezip katletme pahasına! İşçilerin toplumsal üretici yetileri ne kadar gelişirse, kendileri o kadar güdükleşir, o kadar insanlıktan çıkar, o kadar robotize olur. “Eğitimde yetkinlik ve yeterlilik sistemleri”, insanın daha ilk çocukluk döneminden itibaren toplumsal üretkenlik yetilerinin derinlemesine geliştirilmesi, fakat kökünden sökülüp sermaye tarafından alınması, geriye daha genç yaşlarında tükenmiş insan posalarının kalmasıdır.
Kapitalist eğitim sisteminde hiçbir reform, hiçbir dönüşüm onu toplumsal ihtiyaçlar için eğitim haline getirmez. Yalnızca işçi sınıfının üretici güçlerini, sermaye adına daha yüksek temelde geliştirilmesini sağlar ki, bu da daha gelişkin bir sosyalizmin sermaye egemenliğinin kaldırılmasıyla gerçeğe dönüşebilecek yeni ön koşullarını oluşturur. Bu yüzden eğitim sisteminde de emek-sermaye çatışması, gerçek anlamını ancak kapitalizm-sosyalizm çatışmasıyla kazanabilir.
Eğitim sisteminde, ister neoliberal ister neomuhafazakar biçimleriyle olsun, tekelci kapitalist egemenliğin yeniden üretimi çoktan içselleşmiştir. Onu yıkmadan, “eğitimin özgürleşmesi”, yani işçi sınıfının eğitimi kendi gerçek ihtiyaç ve özlemlerini gerçekleştirmeye mal etmesi, yani kendi toplumsal üretici yetilerinin gelişmesini kendine mal etmesi, yani eğitim sistemini sermaye temelinde değil sermayenin kaldırılması temelinde baştan aşağıya yıkıp yeniden kurması, gerçekleşemez.
Eğitimde de, sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı sosyalist devrim mücadelesi, işçi sınıfının kendisiyle birlikte eğitimi, eğitimle birlikte kendisini zincirlerinden kurtarabilmesinin tek yoludur. Eğitimin bir kölelik kapanı olmaktan çıkıp, işçinin eğitim ve uygulama bütünlüğünde çok yönlü gelişen toplumsal “yetkinlik ve yeterlilikleri” kendine mal edebilmesinin tek yoludur. İnsanın toplumsal bireyler olarak gelişmesiyle, üretici yeteneklerinin gelişmesinin birbirinden kopuk ve karşıt olmaktan çıkıp, yeniden bütünleşebilmesinin tek yoludur.
Emeğin toplumsal (bilimsel, teknolojik, organizasyonal, eğitsel,vd) üretkenliğini yükseltmek, bir üst düzeye çıkarmak mı istiyorsunuz? Pek güzel. Biz de bunu istiyoruz.Yalnız bir farkla! Sizin için değil kendimiz için… Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler için…Toplumsal-bireysel olarak üretken ve yaratıcı yetilerimizi özgürce geliştirebilmemiz için… Serbest zamanımızı genişletmek ve daha az çalışmak için… Çok yönlü gelişmiş özgür bireyler haline gelebilmemiz için… Bu “küçük farkı” oluşturan, sermaye egemenliğine karşı örgütlü ve bilinçli işçilerin egemenliğidir. Eğitim sisteminde asıl çatışacak olan iki sınıfın değişim programları olacaktır. Birincisi işçi sınıfının sömürülme sınırlarının görülmemiş bir yıkıcılıkta genişletilmesine, beter ezilmesine dayalı burjuvazinin eğitim programıdır. İkincisi, işçi sınıfının sömürücüleri ve ezenleri ortadan kaldırma, kendi eğitimini kendi ellerine alma programıdır.
egitimBir ilk sonuç
Eğitimde yapısal dönüşüm programları, eğitimde sınıf karşıtlığı ile birlikte: Yeteneklerin toplumsallaşarak gelişmesi/insanın tüm toplumsal yeteneklerinden soyulması çelişkisini alabildiğine derinleştirerek ilerleyecektir. Bizim sorunumuz eğitim sisteminin içindeki uzlaşmaz sınıfsal-toplumsal çelişkileri kavramak, tarihsel-mantıksal sonucuna doğru mücadeleyi bilinçli ve örgütlü hale getirmektir.
Bizi daha yıkıcı biçimde sömürmek ve ezmek için bize kazandırmak zorunda oldukları “yeni yetkinlik ve yeterlilikler”i, onlara karşı çevirdiğimizde, mücadelede kullanmaya başladığımızda neler olacağını göreceğiz…

YORUM YAZ

Girdiğiniz e-mail adresiniz yayınlanmayacaktır. lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
 *